‘İki insan ayrılırken, şefkatli konuşan taraf âşık olmayan taraftır.’

Alain De Botton

Modern dünyada aşkın da ilişkilerin de formu değişti; artık birçok ilişki üç kişilik yaşanıyor. Çok ürkütücü değil mi; sanki özel alanlarımız Bermuda şeytan üçgeni gibi, tehlikelerle ve bilinmezliklerle dolu…

Hasbelkader birisiyle tanışıyorsunuz; zaten yoğun çalışma hayatı, İstanbul trafiği gibi nedenlerden ötürü o tanışma aşaması da başka bir dert ya, neyse… Buluşup gidilebilecek doğru düzgün yerlerin menülerindeki her şeyin ateş pahası olmasını hiç mi hiç sormayın! Tüm bu olumsuzluklara karşın, varsayalım bütün bu engelleri aştınız ve sizi etkileyen birisiyle tanışıp buluştunuz, diyelim. İşin asıl zor olan tarafı tam da burada başlıyor; ama çocukluğumuzdan beri, ‘Aşkın gözü kördür!’ diye diye zihnimize kör olmamız gerektiği düşüncesi yerleştirildiği için, nasıl bir belaya bulaştığınızı fark edene kadar çoktan olay örgüsü tamamlanmış ve tabii siz de ayvayı yemiş oluyorsunuz. Geçmiş olsun!

E tabi, aşk bu; bir anda geliyor ama bir anda bitmiyor kör olasıca… (Aslında severim kendisini ama bu aralar aramız açık!)

Abayı yakıp da teslim olduktan sonra sorunlar başlıyor elbette… Beyaz bayrağı çeken taraf olarak ilişkinizi sürdürmek amacıyla debelenmeye başlarsınız. Zamanla düzelir diye bin bir kılığa girersiniz. Taa ki o vahim konuşma vuku buluncaya dek! Hazin son kaçınılmaz hale gelmiştir artık… Âşık olduğunuz kişi, sizinle en tatlı ve en şefkatli halini takınarak, ‘Ben sana layık değilim,’ minvalinde laflar etmeye başlar. Sözüm ona sizi terk etmiyordur kendileri; sanki iyilik edermişçesine sizi özgür bırakıyordur! Külahıma anlatsın!

Bu durum bir kaç gün boyunca fena halde sarsar insanı tabii… Ama umut dünyası işte, beklemeye başlarsınız, ‘Ha aradı, ha arayacak; yok, beni seviyor,’ diye kendinize telkinlerde bulunarak… ‘Ay, öyle tatlı konuştu ki amaaa!’ diyenini bile gördüm valla!

Oysa ki tedavi genelde, o an için aslında etrafınızda olmayacağını bildiğiniz halde size yaklaşmaya çalışan kişilerin ilgisini, dağılan egonuzun parçalarına merhem etme çabalarıdır. Bunlardan birisine ya da bir kaçına mavi boncuklar dağıtırsınız. Öyle çok da bir şey yapmanıza gerek yoktur zaten; yaralarınızın tedavisine alet etmeye çalıştığınız adaylar, buluşmalar için mutlaka bahaneler yaratacaklardır. Siz de kendinizi bu bahanelere teslim edersiniz; bunun sonucu olarak birlikte yemekler yenilir, sinemaya, konsere gidilir ve mümkün olduğunca yalnız kalınmayacak programlar yapılır. Aranıp söylenilen övgü dolu güzel sözlerle, gelen çiçeklerle, susmak bilmeyen sms sesleriyle yaralar sarılsa da; asıl aklınızda olan kişi bu üçüncü kişi değildir. Kalp, başkası için çarpıyordur hala. Telefon her çaldığında ekranınızda görmek istediğiniz numara, başkasınınkidir aslında… Ve bu üç kişilik ilişki, eski sevgili arayana ya da unutulana kadar devam eder, gider… Yaşadıklarınızın özeti, Chuak Palahniuk’ın şu sözlerinden ibarettir esasında…

‘Sizin sevdiğiniz ile sizi seven asla aynı kişi değildir.’