Son zamanlar da fark ettim ki, izlediğim, dinlediğim, okuduğum şeyler, aşk hayatımı ele geçirmiş! Her şeyin içine sıkıştırılmış bir aşk hikâyesi var ve kadınlara yönelik yapılan birçok ürün ya da hizmet, aşk ve romantizmle pazarlanıyor. Sürekli bir romantizm pompalanıyor beynimize, pembeleşiyor düşüncemiz; hal böyle olunca da romantik bünyelerden geçilmez hale geliyor ortalık.
Bir çok arkadaşım; ‘Kiralık Aşk’ın Ömer’i, ‘Muhteşem Yüzyıl’ dizisinde karakterize edilen Sultan Süleyman ya da ‘Adını Feriha Koydum’ dizisindeki romantik Emir karakteri gibi, ya da en azından davudi sesiyle kendilerine şiirler okuyacak bir adamın hayali kuruyor; hahhaa!! Nerede o düzgün, dürüst, sadık erkek profili? Çoktannnn tarih oldu!
Peki, tamam da, bütün kabahat onlar da mı? Tabii ki değil!
Aşk, hayatımızın ortasına bomba gibi her gün tekrar tekrar düşüyor. Dizilerde inanılmaz romantik adamlar başımızı döndürüyor. Şarkılarda romantizm had safhada… Geçen gün ‘Rüya da bile olsa severim seni’ adında bir şarkı dinledim ve, ‘Yok artık, yuhh! dedim. Bu kadarla da kalmıyor ayrıca; ayakkabı aşk, elbiseler aşk, yemek yemek aşk… Yoğurda bile âşık olasım geliyor valla!
Aşk kavramı öyle bir empoze ediliyor ki, farkına bile varmadan içimizin en derinine kadar işliyor. Sabah gözlerimi açtığım andan itibaren evde, yolda, televizyonda, sosyal mecralarda, manavda, bakkalda, kısacası her yerde kadınlara yönelik tüketim ürünlerinin çoğunun aşkla pazarlandığını deneyimliyor, sürekli olarak romantizm oklarına hedef yapılıyoruz. Akşama doğru göz bebeklerim kalp şeklini alıyor; kirpiklerimi kırpıştırma hissi hâsıl oluyor bana!
Aşkla pembe pembe bakıyorum bir süre her şeye…
Kadınlara sürekli bir aşk ve romantizm pompalanırken, erkekler de ise aşkın yerini seks alıyor. Tabi hal böyle olunca, onların beyinlerini de seks ile ilgili düşünceler esir alıyor. Siz, evde mum ışığında yemek yemek isterken; sevgilinizin, üstünüzde hemşire kıyafeti ve şuh bir ses tonuyla kapıda kendisini karşılamanızı hayal ediyor olması, maalesef mümkün! Sonuç olarak bütün gün aşk ve romantizmle donatılmış bir kadın ve aklında seksten başka bir şey olmayan bir adam, akşam olunca bir araya geliyor.
Ve… Ortaya çıkan durum şöyle olabiliyor…
Eve gelir gelmez yemek hazır mı diye soran adam için kadın;
– ‘O kadar yemek yaptım, insan bir çiçek filan alır. Öküz bu yaa, öküz!’
– ‘Offf, ruhsuz romantizm yoksunu bu öküzle ne yapıyorum ben?’
– ‘Bu mudur yani?’
– ‘Bu sümsük mü beni mutlu edecek?’ diye düşünürken…
Erkeğin ise aklında;
– ‘Lan, bunun yüzü neden asık?’
– ‘Aha, kesin bu gece sevişmeyeceğiz!’
– ‘İyi de ne dedim ki ben yaaa; off, aman!’ oluyor.
Biz kadınlar romantizmle sarhoş olmuş bir çiçek almasını bırak, gelirken yolda bir ot yolup getirse, ‘Ay canım, çok tatlısın’ diyecek ve o otu kurutup yıllarca saklayacak haldesinizdir; sevgiliniz ise sadece ve sadece fantezilerinin peşindedir. Bu iletişimsizliğin sonu da doğal olarak çoğunlukla ayrılık kararıyla sonuçlanır.
Sonrasında, ‘Neden ayrıldınız?’ diye soran arkadaşlara, ‘Yürütemedik, ayrıldık’ denir ama, samimi açıklama şöyledir ve en yakın dostlara da böyle anlatılır:
– ‘Dört-beş ay çıktık, iki defa zoraki olarak, ‘Seni seviyorum’ dedi.’
– ‘Doğum günüm, yılbaşı ve sevgililer günü geldi geçti, ne yaptı benim için? Hiç!’
– ‘Hafta sonu yemekler hazırlıyorum, süsleniyorum filan… O bir çiçek bile almadı bana yaa… Öküz işte, bildiğin öküz!!’
Yazının başlığını da ‘Metropolün Öküzleri’ koymak istedim ama editörüm izin vermedi!